02 Haziran 2006

Çizgi Film tadı vermeyen 10 "Anime", for Frackman special edition.



Kendimi asla bir anime'ci olarak görmedim. Yani klasik tipte e.mule, rapid share tarzı p2p programlar üzerinden adı sanı duyulmamış serileri sırf izlemiş olmak, "ben bilmemne animesini ilk çıktığı günden beri izliyorum" demek (bakınız: ben altı yaşından beri anime izliyorum ulan) için değil, cidden çocuk sayılabilecek bir yaşta TRT 1'de yayınlanan Voltran, Battleship Yamato, Venus Wars gibi orta dönem (80'ler) animelerini izleyerek adım attım bu "dünyaya". Belki Battleship Yamato'nun İkinci Dünya savaşına yaptığı göndermeleri, Venus Wars'daki "insanları savaş olgusu öldürür, bizler sadece araçlarız" söylemlerini anlamak yerine "off şuna bak nasıl da patlattı tankı" şeklinde hayatında savaş kavramı karşı mahalle ile yapılan tüf tüf savaşlarından ibaret olan bir çocuğun saflığı ile yaklamıştım ama bir şekilde günümüzdeki "political correct" kimsenin ölmediği hatta burnunun bile kanamadığı çizgi filmler ile yetinemeyeceğimi biliyordum. Şiddeti sevdiğimden ya da boncuk gözlü pileli etekli kızlara bayıldığımdan değil, içinde bulunduğumuz dünyaya dair sinemada, edebiyatta ya da müzikte neler buluyorsam aynısı bulduğum için izlemeye devam ettim.

Bu listedeki 10 anime göreceli olarak bu türün kilometre taşları sayılacak, izledikten sonra kendinizi "çizgi film" izlemiş gibi hissetmeyeceğiniz eserlerdir. Üzerlerinde harcanan emekler, gösterilen özen herhangi bir büyük bütçeli filmi aratmayacak hatta bir çok yerde fazla bile kaçacak (örneğin Cowboy Bebop için hazırlanan yirmiden fazla birbirinden muhteşem soundtrack albümü) seviyededir. Çoğu, tarihi gerçeklerden yola çıkarak ya da değme filmler taş çıkartacak kurgusal senaryolar ile çekilir. Alanındaki en iyi çizim, animasyon ve seslendirme sanatçılarının elinden çok uzun hatta yıllar süren çalışmalar sonucu çıkar.

Eğer bir şekilde "anime" izlediyseniz ve "bu ne kardeşim, yedi tentaküllü canavarların okul kızlarına musallat oluşundan başka bir şey yok" şeklinde bir intiba uyandıysa son çare olarak bunları deneyiniz, belki siz de "animeci" olmadan anime izlemenin zevkine varabilirsiniz. Okurken uyuyakalmayın diye yönetmen\firma isimleri gibi detaylardan ziyade kişisel fikirlerim ve bilgilerim ile yetineceğim, daha detaylı bilgiler için www.google.com diyorum efendim. Lütfen konuğum olun ve oturun, zira uzun bir yazı olacak...

10-Space Adventure Cobra:

Yaşı yetkince (diyelim ki 1985 öncesi doğanlar) olanlar bu diziyi Show TV sabah kuşağından hatırlayabilir. Zaten Show TV'nin hayatımıza Reha Muhtardan sonra kazandırdığın bence en önemli şey sabah kuşağını doldurmak için yayınladıkları muhteşem anime serileridr diyebilirim (eğer doğru açıdan bazarsanız zaten Reha Muhtar da bir çizgi filmdir, pokemondur). İçlerinde listenin biraz daha üstlerinde bulunan Macross (Robotech), Gundam gibi saygıdeğer mecha'lar (aç parantez, mecha kesin bir belirleyiciliğe sahip olmasa da içinde insanların kullandığı robotlar ya da yüksek teknoloji ürünü olan araç gereçlerin olduğu olan anime'lere verilen genel bir isimdir. Voltran, Laserion aklıma gelen iki örnek Türk televizyonlarından) haricinde çok ciddi ve karanlık senaryosu, ana kahramanı Sylvester'ın (bundan sonra Cobra diye geçecektir) bütün hücreleri ile bir anti kahraman oluşu ile öne çıkar.

Cobra, ilk bölümde yaşanan bir hata sonucu (ki buradaki senaryo işleyişi Arnold Schwarzeneggerin başrolünü üstlendiği Total Recall filmi ile neredeyse birebir örtüşmektedir, ilginç olan ise Cobranın seksenlerde, filmin ise doksanlar ortasında çekilmiş olmasıdır) zihninin derinliklerindeki alter ego'su (aslında suç dolu yaşamını geride bırakmak için kendisine lobotomi uygulatan da kendisidir) su yüzüne çıkar. Kendi halinde bir madenci değil bütün evrendeki en azılı korsanlardan birisi ve sol kolunun yerinde zihni ile belirlediği hedeflere yönelen bir silah olduğunu farketmesi ile maceraları başlar.

İki tam sezon (belirli bir kuralı olmasa da anime sezonları da 13 bölüm üzerinden 26 bölümlük iki sezon halinde yayınlanır) üzerine beş bölüm (toplamda 31) ve bir de uzun metrajlı film boyunca geleceğin evreninde korsanlık, hazine avcılığı, ajanlık ve suikastçilik dahil olmak üzere bir sürü işe imza atar. Çoğunlukla içinde bulunduğu durumun ciddiyetine ve ölümcüllüğüne aldırmadan yaptığı soğuk espiriler, ara sıra "iyi adam" elektiriği verse de neredeyse hiç acıma duygusu olmayan bir sosyopat oluşuyla "nefret etmeyi sevdiğiniz" türden bir karakterdir. İçkiyi sever, kumara bayılır ve kadınlarını yetmişler tarzı Barbarella bikini kıyafetler içinde tercih eder. Bir nevi Conan'ın geleceği taşınmış, kasları azaltılmış ve tek gözü olmayan korsan bir kadın ile hazine bulduklarında "artık zenginsin ama bu para bile yakışıklı bir erkek bulmana yetmeyebilir" şeklinde espirileri (!?) ile köşeleri törpülenmiş halidir. Fakat düşmanlarına acımaz, çoğunlukla köşeleri dönen mermileri ile sırtından vurulan bir sürü ceset bırakır arkasında. Parada gözü yoktur ama büyük bir kazanç söz konusu olduğundan ilk atılan da odur. Kısacası maceraperest bir adamdır Cobra, kelimenin tam anlamıyla.

9-Sakikage! Cromartie High:

Aynı isimli mangadan uyarlanan (aç parantez; çoğu zaman manga ile anime karıştırılır. manga, bizlerin çizgi roman tabir ettiği şeyin japoncası anime ise genellikle mangadan uyarlanan animasyon filmlerdir. ayrıca çok başarılı anime'ler yapan Manga isminde bir firma vardır. Türkiyeye gelen tek anime'lerin manga firmasına ait olması doksanlar başında böyle bir karışıklığa neden olmuştur.) Cromartie High tartışmasız hayatımda izlediğim en abuk "şeydir". Ciddiyim, 25 yıllık ömrüm boyunca daha absürd bir şey izlediğimi inanın hatırlamıyorum. Bu dizide meydana gelen olaylar, karakterler ve anime\manga klişelerine yapılan çok ama çok zalim göndermeler Doctor Slump'ı bile (başka bir ruh hastası anime, örnek isterseniz filmde konuşan pembe renkli bir b.k olduğunu ve dizinin gayet önemli bir karakteri olduğunu söyleyebilirim, düşünün artık) ortalama bir feminist filmi kadar yavan kılmaktadır.

Kısaca konusunu anlatmak isterdim ama daha ilk bölümden itibaren senaryo öyle çığrından çıkıyor ki nasıl olsa başaramayacağımı biliyorum. Anlatmaya çalışayım efendim, ana karakterimiz Takashi Kamiyama kendi halinde bir lise öğrencisidir, Tokyonun en belalı okulu olan (bu arada sırf bu okul ve okul serserileri üzerine yüzlerce anime\manga vardır ve Cromartie en başta bunlarla vahşice dalga geçmek için yazılmıştır) Cromartie'ye transfer olmuştur. Fakat okul nasıl garabetlerle doludur anlatamam, kimsenin robot olduğunu farketmediği bir robot (Mechazawa), tek kelime konuşmayıp askılı bir pantalon harici hiçbir şey giymeyen ve okula bir at ile gidip gelen Freddie Mercury, otobüs fobisi olan 200 kiloluk bir kabadayı, forumlarda çok kibar ve nazik olup okulda herkesi hayvan gibi döven başka bir kabadayı, "rakip" okulun aslında komedyen olmak isteyen ama kabadayı imajı bozulur diye bunu itiraf edemeyen lideri, ara sıra okula inen uzaylılar ve daha bir yığın "freakshow" bu okulda mevcuttur.

Ben uzun yıllar boyunca bir çok anime izleyip manga okuduğum halde dizinin her bölümünü en az üç kere izleyip kime nasıl taş attıklarını analiz etmek zorunda kaldım ki hala çözülmemiş bir sürü soru var aklımda. Cromartie, neden okulda Freddie Mercury'nin olduğunu, dizide neden tek bir kadının gözükmediğini açıklama zahmetine bile katlanmaz. Mantıklı insanın kabusu olan bir espiri anlayışı her kareden üstünüze üstünüze gelir. Her bölüm sonunda dayak yemiş gibi hissedersiniz...

Yalnız uyarlamalıyım, Cromartie cidden çok abuk bir anlayışın ürünü. Eğer "robot işte adam söylese ya birisi" derseniz baştan kaybedersiniz. Ön şart olarak oldukça fazla anime izlmiş olmak gerektiğinden sıfırdan başlayacakları çok açmayabilir onu da not düşelim. Fakat diyorum ki, çenem çıkmasın diye üç bölümden fazlasını üst üste izleyemiyorum siz de dikkatli olun.

8-Battleship Yamato: Bu anime'nin kahramanı Savaş Gemisi Yamato adını gerçekte İkinci Dünya savaşı sonunda Müttefik güçlerin yaptığı kordine bir saldırı batmış olan ve tüm askeri tarihçilerce "savaş gemileri çağını kapatan" Yamato isimli zırhlıdan almaktadır. Okinawa açıklarından 1945 yılında 386 Amerikan savaş uçağı (evet sayıda bir hata yok, Yamato'nun yanında sadece 11 eskort gemisi ile Okinawa adalarını geri almaya gönderildiğini düşünürseniz gerçekte nasıl bir yüzen kale ile karşılaştığınızı anlarsınız) tarafından batırıldığında beraberindeki 2700 mürettebatı ile dönüze gömülmüş ve Japon tarihinin Atom Bombalarından sonra (bu arada, elbette farkındasınız ama dünyada tek atom bombası kullanmış ülkenin Amerika olması hep baki kalacak bir insanlık ayıbıdır) en büyük kaybıdır.

Evet biraz tarih dersinden sonra gelelim anime olan Yamatoya. Bahsi geçen gemi uzak bir gelecekte yine Japon donanmasının hem suda hem de uzayda hareket edebilen gemisinin adıdır. Tasarımı aslına sadık olsa da geminin uç kısmındaki dev topuyla (Starcraft oynayanlar oyundaki Yamato Cannon'un nereden geldiğini öğrenmiş oldular böylece) ve içinden çıkabilen avcı gemileri vs ler ile çok daha büyük ve majestik bir versiyonudur. Dünyayı çeşitli işgalcilerden ve saldırganlardan korumak için oluşturulan bir filonun sancak gemisidir.

Yamatoyu benzerlerinden ayıran en önemli özelliği insanın yüzüne tokat gibi çarpan savaş imgesidir. İnsanlık yine kendisi gibi fiziksel özelliklere sahip olan fakat sadece ciltlerinin rengi farklı diye başka uzaylılar ile savaşır (ironik olan ise yeşil uzaylıların normal dünyayıların renklerini (siyah, sarı, beyaz vs) "barbarların göze hitab etmeyen renkleri" olarak görmesidir). Nazi benzeri Gamilion'lar (ne pis heriflerdi bunlar cidden ya), kafayı uzun yaşam ile yakmış Black Nebula (Siyah Nebula) Federation derken aslında tek olup biten insanın insana uyguladığı baskı ve şiddetti. Doğal olarak bir savaş durumu olduğundan ortada ölenler de olurdu. Ama Amerikan sinemasının genel geçer kural olan "yakışıklı çocuklar ve güzel kadınlar hep omuzlarından vurulur" burada geçerli değildi. Kaptan Juzo Okita (ki zamanında Yamato ile ilgili bir şeyler okurken wikipedia'da bu karakterin isminin eski bir samuray olan Okita Soji'den geldiğini ve aynı Okita Soji'nin Kenshin serilerindeki önemli bir Shinsengumi karakteri olduğunu öğrendim(Japon militarist diktatörlüğünün samurayları, Boys in Blue der bizim gibi gaijinler)) oğlunu kaybeder, başka bir savaşta biyolojik silah kullanan Black Nebula (ki kendileri biyonik olduğundan "zayıf" insanlara karşı kendilerine zerre etki etmeyecek silahlar kullanmaktak çekinmezler) yüzünden bütün gemi personeli bir kaçı hariç ölmüş, dördüncü sezona resmen yepyeni bir kadroyla girilmiştir.

Aslında bir space opera'da olması gereken herşey bolca bulunmaktadır. Kahramanlık, fedakarlık, drama hatta trajedi, aşk, politika, ihanet...Starwars serilerini unutulmaz yapan ne varsa Yamato'yu da anime tarihinin ikinci (birincisi için takip etmeye devam ediniz) en başarılı space operası yapan da odur. Gerçi yetmişlerden başlayıp seksenlerinin sonuna kadar devam eden bir dizi\film macerası da olsa çizimleri günümüz standartları için yavan ve komik kaçabilir ama zaten iyi bir anime izleyicisi için bu son kıstastır.

Sevgili dostlar, ilk bölüm burada bitiyor. Alışık olduğunuz üzere parça parça devam edecektir, yok ben araştırmayı yaptım en iyisiy şuymuş diye aradan baskın vereceksiniz bekleriz. Sevgiler.

3 yorum:

  1. valla bu mangaydı animeydi, kompleksli japon ibişlerinin kendilerini koca gözlü, güzel, şirin, topa vurdu mu havada sekiz metre sıçrayıp takribi beş dakika asılı kalabilen, süperden de öte bişiymişcesine anlattıkları hadiseler olarak kafamda yer etmişlerdir.. sevmedim demiyorum, sevdim, seyrettim ben de vaktiyle, hala gözüm takıldıkça izlemeden edememekteyim, mamafi benim indimde çizgi film tom ve jerrydir, coyotedir, tazmanya şeytanıdır.. bunlar çizilmiş film gibi daha ziyade, matriks gibin şeyler, çok acayip..

    ama geylvolf kardeşimiz azmetmiş bana ööretmeye, o vakit kardeşimizi kırıcaamıza oturcaz seyretcez kültür olcak.. şu liseli ve galaktikalı olanını merak ettim hakkaten:)

    YanıtlaSil
  2. o zaman ben de watanabe diyorum, ghibli diyorum, sonra enix diyorum hmm bir de şey vardı hah ginga eiyuu dentetsu demiş bulundum son olarak da mugen dedim. döper, kent gibi bir şey oldu, bilmeyenler "la noliy capunlar basmış alemi" dediler bence :)

    YanıtlaSil
  3. Böyle daha kendi halinde, ışıksız kordelasız hanımları tercih ediyorum ben. Yok illa isim ver derseniz Electra Ovilo derim. Kim kardeşim Elektıra melektra diyen olursa da buyursun
    http://mysite.verizon.net/vze2mr3b/ElectraElvy.jpg

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.