amma, gönül ferman dinlemez.. aldatan sevgilisinden vazgeçemeyen kavvat misali, tatil deyince aklımıza otomatik olarak bodrum gelir.. nasıl bir işlemişse içimize, insan gibi bir tatil köyüne ya da sakin bir sahil kasabasına, daha da iyisi dağa bayıra çıkıp mangalı yelleyip gece battaniye ile yatmak varken, para / zaman ikilisi her optimum olduğunda soluğun alındığı yerdir burası..
kendisiyle ilk tanışıklığımız 1981 yılının yazına rastlar, ki o tarihte müdavimleri "bodrum bitti abi yaaa" demeye başlamışlar idi, ve fakat hertürlü bitmişliği bizim için taze başlangıçtı, hala o günlerini yadederim o günlerden sağ kalan ve uzun süreler sağ kalmaları için dua ettiğim insanlarımla..
eskiler -varsa- bilir, hadigari'sine, veli bar'ına, halikarnas'ına rağmen bodrum o tarihlerde gene de dandik bir balıkçı / süngerci kasabasıdır.. öyle otel falan üç bilemedin beş tane, konaklama daha ziyade pansiyon ağırlıklıdır.. otelde odada bırak televizyonu klimayı buzdolabını, ne mutlu ki her gün değişen çarşaf ve havlu bulunmaktadır, bereket versin.. misal dallas vardır televizyonda, yerlisi turisti komple cumhuriyet caddesi sakinleri azmakbaşı'na akar, orada artık yerinde bir pastane olan çay bahçesinde çekirdek çitleyip siyah beyaz televizyondan ceyara saydırıp pemılaya iç geçirip bayan eliye üzülür..
o tarihlerde pop müzik yunan adalarından bodrum'a, bodrum'dan istanbul'a ve geri kalanına yayılır idi.. o yüzdendir ki bodrum'da çalan parçalar daha önce hiç duyulmamış olurdu.. hiç unutmam, küçük ev adlı bir disko var idi, bir gece italyanca bir şarkı çalmaya başladı, herkes kendince figürlerle olaya katılmaya çalıştı; aylar sonra bunun al bano & romina power ikilisinin erbakanca mealiyle "gulu gulu dansı" olarak bilinen "ballo del qua qua" olduğu anlaşıldı..
çarşısı hala aynı çarşı, ama birçok güzellik eksik, birsürü dingillik fazla an itibariyle, detaya girmeyeyim sinirleniyorum.. ama cami aynı cami, hem kale hem çarşı tarafında.. kale desen aynı kale, tabi ilk gördüğümüz haline oranla çok yeri restore oldu, ama sonuçta duvarlar bin senelik, her içeri girişte aynı hissiyat devam ediyor.. konser mekanı olarak kullanılması da iyi oldu, yaşıyor mekan, ne güzel..
ha, bir de şimdi herkes bilmez belki ama, tam göbeğinde bodrum devlet kütüphanesi vardır misal.. eskiden de her allahın günü tekne turuna gidilmez, bazen de içinde takılınırdı.. işte ozamanlar böyle gündüz mekanları hak götüre, ya otelin önünde denize gireceksin, ya sakin sakin kitabını okuyacaksın.. ama kitap kurdu isen ve yanında götürdüklerin de bittiyse yandın, çünkü öyle ahım şahım bir kitapçı da bulamazsın.. bu durumda imdada yetişen mekan hemen kalınan baraz otel'in karşısındaki kütüphane olurdu.. akla gelebilecek her türlü gazete, dergi arşivleri, tür tür roman, inceleme, anı, ne ararsan.. belki de hayatımda en çok gittiğim kütüphanedir bodrum devlet kütüphanesi.. eğer yaşıyorsa müdürüne selam olsun, yıllardır kapısını bile çalmışlığım yoktur, sırf eşeklikten..
şimdi dingildeme, takılma, çılgın atma mekanı olarak anılan göltürkbükü beldesi sadece türkbükü iken, bir koca gün sülale barbun / rakı / kavun / karpuz takılırken komple sahilde tek başıma -evet- denize girdiğim günleri bilirim, of ulan..
daha anlatılacak zibilyon tane eskiye dair özellik olsa da, yazı uzadıkça uzuyor, biraz serin geçelim..
lan bodrum carsi da bi pastane vardir allah muhafaza..
YanıtlaSilsuperdir..
millet komment görsün be, yürü be bisus:)
YanıtlaSil