27 Mayıs 2006

Holywood klişeleri-1: Manken Astronot

Kendimi bildim bileli film izlemeye bayılırım. İyi olsun kötü olsun farketmez. Uzun-kısa , underground-mainstream, Fransız-Amerikan hiç farketmez efendim (not: hâlâ satışı yasal olan filmlerden bahsediyorum, karışıklık olmasın), buldum mu izlerim. Fakat yok efendim Tarkovsky anlatımı bambaşka oluyormuş yok Gus Van Sant sisteme karşı dimdikmiş...O tür eleştirel ve Ali Atıf Bir'sel (açıklama; herhangi bir sanat dalı ya da konu hakkında zerre fikriniz, bilginiz ve etkinliğiniz olmadığı halde "bunlar benim düşüncelerim, yerse" diyerek ahkam kesmek Türk Dil Kurumu sözlüğünde Ali Atıf Bir'lemek olarak geçmektedir, kendisini izleyip de yorumladığı tiyatro oyunu yönetmenlerinden birisi öldürene kadar da bu böyle devam edecektir) beyanlarda bulunmak kesinlikle haddime değil, bu konuda bir anlaşalım gerisi gelir.

Evet, ne diyorduk? Filmler, daha doğrusu Holywood filmlerimi konumuz. Her yıl film festivallerinde bir kabağa otuz dakika yakın plan çekim yapan kaçıklardan, zaten Fransızca olan bir filme Fransızca altyazı koyarak gözlerimin yuvalarında alev almasına yol açan ruh hastalarına kadar her türlü izbeden payımıza düşeni alıyoruz elbette. Fakat hiçbir şey bittikten sonra "abi dövüş sahneleri süperdi" geyiği çevireceğimiz bir Holywood filminin tadını vermiyor ne yazık ki.

Dünyayı Holywood bakış açısından görecek olursak elimize pek de parlak sonuçlar geçmeyecektir: Öncelikle anlıyoruz ki Amerikalıların yaptığı bir şey ile anca yine kendileri başedebiliyor (Stealth), namaz kılınırken ezan okunuyor (Kingdom of Heaven) ve kızlar sadece Amerikada teklif ediyor (çok örnek var). Ara toplam alacak olursak Holywood'a göre hepimiz son teknoloji uçaklar tarafından bombalanıp sürekli yanlış saatte namaz kıldığımız için aynı aktiviteyi bir de cehennemde kor seccadeler üzerinde ifa edeceğiz ve en kötüsü de bir kere bile "teklif edilemeden" öte tarafa göçeceğiz!

Fakat artık korkmanıza gerek yok, sizler için bu filmlerin maskelerini indirip kendinizi daha rahat hissetmenizi sağlamak için buradayım. İlk olarak bireysel düşmanım, bütün zamanların en az inandırıcı karakteri ile başlayalım: Manken Astronot.

Üzerinde yaşadığımız dünya ne yazık ki adil bir yer değil. Belki de bu adaletsizlikten de nasibini en çok alanlar da "fair sex" yani "latif cins"; kadınlar. Çoğu meslek dalında kendilerini kabul ettirmek için canlarını dişine takan ama yine de sadece ve sadece kadın oldukları için ayrıma maruz kalan milyonlarca mağdur söz konusu burada. Yine de bazı meslekler var ki bizlerin üzerinde çok değişikli yapamayacağı kozmik kurallar yüzünden erkeklere ya da kadınlara normal yaşam düzenlerinde radikal değişiklikler yapmalarını gerektiriyor. Misal Jeoloji Mühendisliği. Temelde saha ve araştırma olarak iki kolu olan bu güzide mesleğin (dünyadaki tek Jeoloji Mühendislerinin Türkiyede olması ise tamamen kaderin ve bürokrasinin bir oyunudur, ayrıca hangi şerefsiz zorunlu kıldıysa okumak zorunda kaldığım Differantial Equations ve Static dersleri yüzünden cehennemin en derin çukurlarında yanar umarım) saha kısmı "hayali" bir dünyada şöyle olur:

Ben ve bir grup araştırmacı meslektaşım uzun ve zahmetli bir yolculuk sonunda araştırma yapılacak bölgeye arazi araçlarımız ile varırız. Yanımızda uydu ile bağlantı kurmak için gerekli aletler, GPRS ve Total Station dediğimiz "mühendislik bu boru mu?" ekipmanları, mütevazi fakat gündelik şehir yaşamını aratmayan bir "lojistik" çadırı ve elbette doktorasını mineral kristalografisi üzerine yapmakta olan meslektaşım Cobie Smulders (bakınız resim). Ah, o açıklıklar ve verdikleri özgürlük duygusu. Belki günlerce sürecek araştırmalar, anında yapılan analizler ve çok ama çok değerli ekipmanlarla yapılan testler. Yorucu bir günün ardından ateş etrafında hikayeler anlatmak, şehre dönünce değişiklik olsun diye küvette duş alacağına ama yanımızda getirdiğimiz mobil duş kabinlerinin de fena olmadığına dair nüktedan yorumlar yapmak ve Cobie'nin sabah karşı tek başına bulduğu volkan camından kendisine bir kolye yaptıracağını dinlemek ve gözlerinin sürekli şekil değiştiren alevlerin ardından ne kadar güzel parladığını düşünmek.

Sonra rahat edemeyip herkes uyuduktan sonra sahra labratuarındaki en kötüsü 5000 dolar olan Laica polarizan mikroskoplarda bulduğum örnekleri incelerken Cobie'nin girişte yüzünde belirli belirsiz bir ifadeyle içeri girmesi ve "işte bay, herkes odalarına çekilmiş uydudan internete bağlanıp şirket ya da okullarına rapor gönderirken kendisi yine mikroskop başında" demesi. Benim mikroskop başından kalkıp elime bir ince kesit alarak önce ışığa tutarak bakmam "hepsi aynı, zerre değişiklik yok. deha bile doğanın kaprisleri karşısında yetersiz Cobie, su aynı ümit gibi bu toprakları çok uzun zaman önce terketmiş. Evlan için bulmamızı istedikleri maden suyu kaynağını asla bulamayacağız, milyonlarca dolarlık araştırma çöpe gidecek. lanet olsun!" diye cevap verişim, sonra Cobie'nin elimdeki örneği alıp "elindekinin ne söylediğine değil zihninin ne söyledine odaklan" demesi, sonra benim yüzündeki sabahki araştırmalardan yüzünde kalmış olan ince bir kum izini farkedip elimle silmek için hamle yapışım, "yüzünde kum kalmış" diyişim ve onun da elimi tutup "sana okulda hiçbir şey öğretmediler mi, onun adı toprak değil regolit" diyerek beni öpüşü...Sadece bir baykuşun şahit olduğu aşk dolu gecemiz...
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Oysa "gerçek" bundan o kadar farklıdır ki. Araziye çıkılacaktır ama zaten bütün okul dönemleri boyunca ön sıraları istila edip satır satır anlatılan herşeyi ezberleyen kızların çoğu okulda kalmış, erkeklerin çoğu ise "lan ne eziyet bu, okulu da batsın mühendisliği de" diye canını kutarmıştır. Bir elin parmaklarını geçmeyecek erkek asistan\araştırma görevlisi için yüz tane kadın asistan bulunabilir. Çoğu profesör zaten anlamsız isteklerine, akademik hırsızlıklarına belki yurtdışına çıkarım umuduyla kendilerini ücretsiz teslim etmiş zavallıları alet etmektedir. Bazıları ise sekizyüz yıl yaşayacağı belli olan kelli felli adamların bir gün aradan çekileceğini ve ders verebileceklerini ümit eder. Ve birden "arazi" çalışması ortaya çıkar. Saçma sapan bir yerde, haritada göster deseler gösterilemeyecek bir cehennem deliğinde yine kimsenin çıkarmaya zahmet etmeyeceği bir maden ya da okumak için gerçekten intihar edecek kadar hayattan sıkılmış olmanızı gerektirecek bir doktora tezi için gidilmesi gerekmektedir. Kadın asistanların zaten doğum izni, evlilik izni gibi mazeretleri gırla gitmekte olduğundan üstelik kimse de allahın dağında onbeş tane erkek ile yalnız başına iki hafta medeniyetten uzak, sırtında alet edevat gezmeyi gözüne kestiremediğinden zavallı erkeklere düşer o işler. Sıcak altında, yetersiz ekipman ve ödenek ile "abi dikilecek rod (çubuk) kalmadıysa bende de var bir tane, onu saplayalım istersen ahı-ahı" şeklindeki oyunbaz meslektaşlarıyla beraber kendisini dağlara vurur mühendis kişi. Hepimiz biliriz ki bir gün o kişilerden birisi artık daha fazla katlanamaz ve bahsi geçen çubuklardan birisinin üzerine kendisini bırakır ve acısına son verir. Kimse neden kafile bir kişi az diye sormaz, sessizce meftumun masası boşaltılır ve odası geçen yıl mezun olmuş, balkava desenli kazaklı ve sefer taslı kırmızı yanaklı gence verilir...

"Kardeşim ne anlatıyorsun sen bitiremediğin okulun, gül gibi mesleğin derdi olucak illaki a eşek" demeyin dostlar konuyu bağlayacağım. Peki hiç bir kadın yok bu meslekte ön saflarda çalışan? Var elbette ama diyelim ki evlendiniz, çocuğunuz oldu. Siz dağd abayırda gezerken o sabiye kim bakacak? Belki iki hafta babasız yapabilir de o yavrucak iki hafta annesiz nereye kadar? Konuyla ilgili fikrini aldığım girlfromipanema hanım "haha gülüyorum bu zihniyete" demiş öncelikle, ardından "peki diyelim ki seni alıp koysak Sivas-Demirdağ, rakım 2000 metre desek ki iki ay burdasın demir cevherlerinin araştırmasını yapacaksın." "ahahay, gitmem ki" diye cevap vermiştir. Daha sonra aynı soruyu okulda okumakta olan ve tahminen bir yerlerde bankacı ya da "bilmemne kaynakları yöneticisi" olacak bayanlar yönelttim ve "ya ben okulda kalıp araştırmalar alanında ilerleyeceğim" cevabını aldım. Sınırlı imkanlarla bu kadar, "müyendis hanım gece arkadaşlar çok sıkılıyor, şöyle iki oynasanız da neşemiz yerine gelse" gibi bir duruma düşmeye kim hevesliyse bekleriz efendim yer altı ve üstünün gizemli dünyasına.

Arkadaşım ne anlattın, susmak bilmedin dediğinizi duyar gibiyim. Geliyorum efendim konunun aslına. İşte bu bağlamdan yola çıkarsak Holywood filmlerinde sırf senaryo yürüsün diye kadın erkek farketmeden bazı mesleklerin deyim yerindeyse süt gibi hanımlara ya da cevval yiğitlere biçildiği hepimizin bildiği bir durumdur. İçinde bulunduğumuz galakside "yağlı çene" Ben Affleck'in zaman makinesi yapabilen bir mühendis olma ihtimali "improbability drive" (olasılıksızlık motoru- bkz Douglas Adams) ile uçan bir filo Heart of Gold'a (Altın Kalp) yetecek kadar düşüktür. Ya da Hillary Swank'in (kendisi Manken Astronot kavramının ortaya çıkışına The Core filmindeki performansıyla ön ayak olmuştur) aktris olmak yerine NASA uzay programına katılıp onlarca yıl boyunca belki kendisine hiç gelmeyecek bir uçuş sırası için ömrünü çürütmesi de çok yüksek bir ihtimal değildir kanımca.

Hayır ben de isterim bir Cobie Smulders olsun ne bileyim Lindsay Price olsun yan yana, omuz omuza çalışalım. Elektiriklenme olsun, hem yazdıkları mafik kayaçlar tezlerine hem ahu gözlerine hayran olayım. Ama yok işte. Manken Astronot, Manken Dövüşçü, Manken Uçak Pilotu...Yani anlıyorum, sonuçta erkeklerin yapabileceği her işi kadınlar da aynı etkinlikle hatta daha da iyi yapar ama bu bazı sayısal değerleri değiştirmiyor. Korkunç bir kısır döngü var, güzel kadınlar "sen anlamazsın" diye dışlanıyor, güzel olmayanlar "koca bulamazsın bari bilim adamı(kadını?)" ol diye hor görülüyor, daha fenası satırları yazan kişi bile kendisine bakmadan ona buna güzel\güzel olmayan ayrımı yapabiliyor. Hayat, adaletsizlik kaynarken uzay mekiklerini boş su kanallarına indirebilen manken astronotlar istiyoruz sayın seyirciler, just for accuracies sake!

3 yorum:

  1. o iğrenç espri güzide kardeşimiz tahinpekmezci oldu olalı dilimdedir diyerek kendi günah çıkarmamı kendim yaparak diyeceğimi diyeyim:

    kadın insanlar (vay be) ile aynı saflarda omuz omuza çarpışmak -pardon- çalışmak için meslek seçimini doğru yapmak gerekir.. ilk gençlik hezeyanlarıyla, "lan ben bu memlekete faydalı bi işler yapıcam" diyip bilahare "ben nerde yanlış yaptım" demek yersizdir.. çünküm memleket kendisine faydalı bi işler yapacak geekler deryasıdır, bunlar arasına girmek bizi sadece geek yapar, başka bişey değil..

    hadi onu geçtim, sırf askerlikten yırtmak için yazdın böyle bişeyi tercih şeysine, ola ki kazandın, okudun, bitti.. bak evde var bi tane jeoloji mühendisi, ayrıyetten oşinograf.. sorun bi kere -stajı hariç- bir kuyu kenarında durmuş mu, tek bir materyali eline alıp ahkam kesmiş mi? otuz senedir oturduğumuz evin mutfak mermerlerindeki desen desen değilmiş de fosilmiş, eve başka bir jeolog gelende haberim oldu, bizim peder beyin tek tepkisi "aa sen onların fosil olduğunu bilmiyormuydun?" oldu..

    yıllar yılı ticaretle, inşaatla uğraştı, onca yıl dirsek çürütmüşlüğünün hayrını bir tek inşaata kum çakıl alırken kalitesinden anlamak vasıtasıyla kazıklanmayarak görmüştür..

    vurdu patlattı, çaldı oynattı, hala da birşekilde aktivitelerini sürdürüyor, neden? saksıyı çalıştırdı, doğru noktada at değiştirdi, hayatına eşlik edecek insanları kotunun içine kazağını sokmayanlardan seçti.. bu seçimlerini biricik oğluna da yansıttı ki bu adam turizmci oldu, dünyanın en güzel kadınlarıyla aynı saflarda çalıştı, yedi, içti, güldü, eğlendi..

    bu satırlardan tüm gençlere seslenecektim ama, baktım yeterince seslenmişim, sivrisinek saz hesaabı:)

    YanıtlaSil
  2. Şans işte, belki her daim istediğimizi elde edemiyoruz ama en azından elimizde olanda da sevecek bir şeyler bulabiliyoruz. Taa eskiden uçak mühendisi olacağım diye tutturmuş birisi olarak havadan yerin dibine bu hızlı inişim kayda değer bir hayat cilvesidir.

    Frackman abi bizim de elimizden tut, bizi de dünyanın en güzel kadınlarıyla tanıştır abim mağduruz anadolu gençleri olarak.ABİMSİN. :)

    YanıtlaSil
  3. taa eskiden uçak mühendisi olacağım diye tutturmuş olmak aslında kötü değil, içteki cevheri gösterir. çünkü uçak dediğin, eğer f16 fantom mantom değilse, daha ziyade sivil havacılığın hizmetinde bir araçtır. havayolu şirketlerinde ağırlıklı olarak kadın çalışır, işe alınmalarında şart şurt olur, dahası kendi aralarında rekabet olur da güzel gelir güzel kalır bu kadınlar..

    bi dakka yau, çok geç olmadan.. evet evet bi havayollarına başlayalım çaycı kadrosundan, haydi:)

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.