Konser.. dedirten değil, oldurtan konser, manyak eden, ağlatan konser.. tek kelimeyle muhteşem, iki kelimeyle çok muhteşem, çok kelimeyle bugüne kadar gördüğüm herşeyden güzel..
Diyebileceğim odur ki, ben bugüne dek kendimi böyle mutlu hissetmemiştim a dostlar, canlar, küheylanlar, blog kadınları, afro amerikalılar, tırtlar, dostlar, artık düşman dahi olamayacaklar..
Hep yalanmış bugüne kadar gördüğümüz, dinlediğimiz, sacd dahi olsa medya tırtmış aslının yanında, cızırtıymış, bootlegmiş.. eğer ki kuş kadar sahnede abiler böylesi bir temaşa yaratabiliyorlarsa, pulse izlemiş, delicate sound of thunder’a erişmiş, the wall silsilesinin bir ucuna dahil olmuş havariler, ki biz hacıysak onlar ashabı kiramdır nazarımda, neler gördüler, neler duydular, bunu ancak onlar bilebilir..
Hamburg’un olanca soğuğuna, her başımız sıkıştığında karşımıza çıkan yurttaşlarımıza, trenine taksisine oteline selam olsun..
Ne yazdığımın farkındayım ne de yazacağımın.. bir şeyi daha anlamış oldum ki bu sayede, o da
David Gilmour gibi adamların haybeye ortaya çıkmadığıdır.. bazı şeyler gerçekten de söze sığmıyor, herhangi bir lisan anlatmıyor, ağızdan çıkabilecek hertürlü ses kifayetsiz kalıyor işte.. Baba da bu işe çözüm bulmuş,
Strat’ı yemiş bitirmiş, kesmemiş bir de
saksafon öğrenmiş ki iyice ölelim, daha da kendimize gelemeyelim istemiş..
Remember that night
White sails in the moonlight
They walked too
Through empty playground
This ghost’s town
Children again
On rusting swings getting higher
Sharing a dream,
on an island,
it felt right..We lay side by side
Between the moon and the tide
Mapping the stars for a while
Let the night surround you
We’re halfway to the stars
Ebb and flow
Let it grow
Feel the warmth beside you..
Söz burada bitmiş, solo başlamış misal, sözle anlatamadığını gitarla anlatmış adam.. hissettirmiş sıcaklığı derece santigrat cinsinden, kaynatmış, buhar etmiş bırakmış etini kemiğini terini tek bir pota içinde..
Diyecek ne çok şey var yüce rabbim! Nasıl anlatmak lazım bunu, nasıl paylaşmak lazım, bu saatten sonra gitara başlasam becerebilirmiyim anlatmasını, yoksa başka bir klavye ile mi denesem yazmayı, tek becerebildiğim mecradan devam etsem, ne yapsam bilemiyorum..
Elbet kafa toparlanır, bu rahat uyuşukluk hali biraz diner hayatın gailesiyle, o vakit primitif kelimelere sığınıp şöyleydi böyledi diyebilmek şansına sahip oluruz belki.. yazdım yazdım sildim kaç saattir, özür diliyorum sadece, ama anlatamıyorum..
Velhasılı credits olayına geçelim..
İlk başta, bu işin olması için beni celallendiren, 36 yaşında koca kütleyi kaldırıp Hamburg yollarına duçar eden, kendisi bir son dakika golüyle gelme şansını yitirip de alt devrem olmak pahasına –eheheh- oralarda kapılardan girebilmem için elinden gelen herşeyi yapan, hayatımın en mutlu saatlerinin baş mimarı
beşinci göz kardeşime yüzbinlerce teşekkür yalan olur, ama biliyor ki ve zaten öyleydi, gözümse gözüm, kolumsa kolum, canımsa canım, gözümü kırpmaksızın..
Ardından, eski defterimizde bilenler bilir,
frekoyu david gilmour konserine gönderelim kampanyası’nı tek hareketle başlatan ve bitiren
dolphingirl ablama, o millerin her biri çarpı mil kere sırtımda taşımak borcumu müsait olan ilk durakta ödemeyi bir ülkü addettiğimi de belirteyim isterim.. ablasın be, inkar etme işte! :)
Ve son olarak, bu güzide yolculukta beni yalnız komayan, hayatımın en önemli kırksekiz saatine yarenlik eden, şu ahir ömrün bugüne kadar geçen
en ama en mutlu saatlerinin dakikalarının saniyelerinin her bir anının eşlikçisi, uçakdaş, oteldaş, sabırsız bekleme anlarını mucizevi geyiklerle süsleme, uykusuzluktan uyuşmaya yüz tutmuş beyinleri ayık tutma üstadı, gönül adamı modeli gözümüzden yaşın bir an bile eksik olmadığı bir üç saat otuz dakika boyunca mendil dahi istemeden aynı nehre damlalarını akıtan çağlayan, benden ve bilebildiğim cümle floydiandan daha floydian insan, canım ciğerim, 11 mart 2006 tarihinden itibaren dostlarını kardeşim, düşmanlarını kanlım addettiğim, pek bir kıymetlimissss
likeinme hanımefendimize, daha da birşey demeyeyim, belki canı patates çekmiştir diyeyim kafi :))))
Ez cümle, aramak suretiyle bir tını da olsa dinletebildiğim arkadaşlar dostlar canlar; Baba’nın albümü çıkardığı haftanın sonunda albümün konserinde olmak tarifsiz bir keyifti, an itibariyle bir tek
likeinme ne dediğimi anlayabilecektir, bir de ona sormayı deneyiniz bitte..
Sharing a dream,
on an island,
it felt right..