04 Haziran 2006

THE RED SIDE OF THE MOON




Salyaları akıyordu ağzından, tırnakları sipsivri, avını gözüne kestirmiş, kimselere kaptırmamak için çeşitli hamleler yapıyor, durmak bilmez bir arzuyla saldırıyordu. Çevrede seyirciler olması saldırılarını daha da kamçılıyor, onun için daha da şehvetli bir oyuna dönüştürüyordu. Onun olacaktı, olmalıydı… aklında bundan başka hiçbir şey yoktu. Bu arada avı kimdi, neydi, seyircileri o bedeni olduğu yerden kaldırıp başka bir beden koysalar, yine oturup seyre dalsalar, fark edecek miydi onun için acaba…o bir av peşindeydi, niteliği, niceliği, hiç ama hiçbir şeyi önemli değildi…av olarak düşündüğü formata uygun olsun, yeterdi…o format da zaten insan ırkı dediğimiz şeyin 2 cinsinden eril olanı olsundu…yeterdi işte…kim bilir belki başka av seanslarında dişil olan da avı olabiliyordu….belki bazen ikisi de…

İyi bir avcı mıydı?

Bütün gece izledi onu, çevresindeki üç beş izleyiciden, sıradan izleyicilerden biri gibi. Oysa ne yazık ki o, o gece sıradan bir izleyici değildi…. bazen midesi kaldırmadı şahit olduğu sahnelere bazen kıstı gözlerini net görmezsem daha az acır, daha az acıtır belki diye.

Seyrettiği iyi bir avcıydı…evet. Av olan bu kadar avken yazık ki yapacak bir şey yok …ona iyi bir avcı denmeliydi…

Av uzun süre av olduğunun farkında değilmiş de sanki alkol duvarı aşıldığında bu çirkinlikler mazur görülebilir sahte oynaşmalar, eşe dosta eğlencelikler olarak sunulan küçük organizasyonlarından biriymiş gibi davrandı. Gülücükler saçtı çevresine, heyyy ahali bakın, ben aslında sadece ve çok ama çoook eğleniyorum….

Av olduğunu fark ettiğinde artık çok geçti, kendini bir şekilde sıradan olmayan sanan izleyicisi kalbinin acısından geçmiş, midesinin buna daha fazla dayanamayacağını anlamış, kapıyı açıp dışarı çıkmıştı.

Sabaha karşı olmalıydı saatlerin akrebi…Hafifçe aydınlanıyor muydu gökyüzü? Hızla uzaklaştı oradan, midesindeki kramp azalmamıştı, kalbiyse…kim bilir kaç parça…daha önce defalarca ayrılmış parçaları artık bir arada tutabilecek bir tutkal var mıydı evde acaba….

Pazar sabahıydı artık… kaç kişi yüzünde hafif bir gülümsemeyle yatağından kalktı, hangisi gözlerini açtığında tekrar kapatmak ve bir daha…en azından uzunca bir süre, açmamak istedi….

Hangisi bütün bunları bir bedel olarak hesapladı, hayat denen ibnenin hanesine işledi….

Hangisi çok mutluyum diyebildi….

Ayın kırmızı da bir yüzü var mıydı, olabilir miydi???

2 yorum:

  1. Clementine, çok yanlış bir mahlas seçimi. Seksenler gençliğini yedi bitirdi o kalleş küt saçlı ucube, kırdı kalbimizi Malmö vardı sonra böyle böcek yaparı herkesi. Uhuhu ya masumiyetimi geri istiyorum ben, frackman abi bişi de şu arkadaşlara lütfen :)

    YanıtlaSil
  2. kendisi bizatihi nicki gibi çizgi film karakteri bir kimsedir, severek izliyoruz:)

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.