20 Ocak 2006

Beni Affet

Bu parçamız da gene sevgili Alotte için geliyor, Özcan Deniz & Ragıp Savaş olarak tabi.. Hey gidi günler diyor paste ediveriyoruz efem.. peşinen söyleyeyim, evet takmışım o sondaki diyaloğa, ben de yeni farkediom, du bakalım daha nerelerden çıkacak:)


beni affet (#5659684, 09.09.2004 01:26:56)

bir özcan deniz söyleyişi olarak on üzerinden onbir, yüz üzerinden yüzelli, yüzaltmış, yüzyetmiş elde avuçta ne varsa verdiğimiz kutlu eser.. hani bu adammıdır ki çıksın italyanca şarkılar söylemeye debelensin, aynı kimsemidir vay bana bana bana vay vay bana vay nakaratını şaşırmadan söylemiş olsun.. velhasıl aynı kişinin bir

ben seni sevdiğim zaman bu şehirde,
yağmurlar yağardı
ben seni sevdiğim zaman bu şehirde,
ayrılık kurşun gibi ağırdı..

nakaratını çığırması var ki, asıl bu vay bana bana vay vay bana vay dedirtiyor bilene bilmeyene.. son birkaç gündür bir şekilde fon müziğimiz olarak omurilik top onumuzda tahtını kimselerin sallayamadığı bu sanat eseri, asıl itibariyle neredesin firuzeden beri öyle ya da böyle hayatımızı işgal etmekte idi, daha da edeceği inancı içindeyim.. sanki sözlerini evanjelistler yazmış da kutsal metin olmuş, müziğini johann sebastian bach klavisembalde tıngırdatmış da devrin türk sanat müziği alimleri tarafından “bırak lan o öyle çalınmaz, al bak dinle” denmişcesine batıdan doğuya doğmuş, bize bööyle abuk subuk saptamalarda bulundurur olmuş..

beni affet
kaybetmek için çok erken
sevmek için de çok geç
beni affet..

nasıl bir paradokstur bu, daha da ambiyansçıları için dilemmadır, bazılarına ironidir, mutaassıbına besmeledir, gavuruna ave mariadır bu satırlar.. ve ol satırlar ki bu özcan deniz denen bir iç anadolu ağa tiplemesiyle özdeşleşmiş adamın çocuk gırtlağından böylesine güzel frekansları kulağımıza loop eder, mahzar fuat özkan demesiyle “bilinmez bilinmez”..

bir adın kalmalı geriye
kırılmış şeylerin nihayetinde
yalnızlığın peşinde
beni affet..

bir hatanın ardından edilen duadır bu.. çaresizliğin yağlı ilmeği, giderayak “aslında öyle değildi”yi belirtebilme çabası.. yalnız olanın, daha da beteri yalnızlığa mahkum olanın kendi kendine hipnozudur, pavlovun köpeğinin zile koşması gibi, kırılmış yerlerinin yapışkanı için kullandığı birkaç unique hadiseden biridir..

bir olmayış, olamayıştır bu.. herşeyini vermeye hazır, ve fakat hiçbirşeyini veremeyenin gözyaşlarıdır yağan yağmurlar, gökyüzünden tane tane, seller alır götürür de geri getirmez güzel anları, yaşanmış dakikaları..

ben seni sevdiğim zaman bu şehirde
yağmurlar yağardı
ben seni sevdiğim zaman bu şehirde
yalnızlık kurşun gibi ağırdı..

paraketenin ucundaki kurşun olmaktır yalnızlığın türkçesi.. olta başkasının, balık başkasının, lakin kurşun hep ilk girer derin denizlerin karanlığına ve son döner takım çantasının öksüzlüğüne.. ve olta dolaştığında kesilen misinanın ucunda dibi boylayan hep yalnızlıktır, yosunların, çamurların arasında çaresizce kaybolur gider.. dipler böyle ümitsizce bekleyen yalnızlarla doludur, hepsinin hakkıdır belki buna bir son vermek, tek bir elde tek bir kurşun ya da bir serbest atlayışla bitirmek; ama yalnızlıklarının tek ortağı hayat olduğu için bir de onu kaybetmek istemezler işte..

beni affet
şiirler gözlerini
şarkılar saçlarını
söylemedi
beni affet..

ne diyordu bir diyalogda sadri alışık ile taçsız kral ayhan ışık, uçağa binip gitmek üzere olan sevdiceğin ardından:

sa – dert etme be abi, bu da geçer elbet..
ai – n’evet, geçer, n’ama deler de geçer!

2 yorum:

  1. hey gidi gunler diyorum freko, hey gidi gunler...
    Peceteye yazdim baska istekler, verdim postaya, eline gecer yakinda, hahaha.

    YanıtlaSil
  2. ahahaha bunun bi de ...çok yoğunum versiyonu var idi sankim, du bakiim:)

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.