30 Ocak 2006

Epitaph

Dünkü zirvenin gayet keyifli olması, konseptin de aslen king crimson olmasından mütevellit, takribi iki yıl önce kastığım bir entarim aklıma geliverdi.. gelenlere teşekkür mahiyetinde olsun, en çok da düzenleyene..


epitaph (#3901804, 19.02.2004 10:26:32)

tam adı “epitaph – including march for no reason and tomorrow and tomorrow” olan, king crimson adlı uhrevi grubun 1969 çıkışlı in the court of the crimson king albümünün ilk yüzünün final parçası.. parça dedik, çünkü belli bir dinleme adedinden sonra yıllarımızı verdiğimiz bu albümün bir konsept taşıdığına karar verdik, ya da artık bizim için bir konsept oldu kendisi.. 192 kbps sampling rate ile bilgisayarınızda toplamı 60 mb yer tutacak albümün cd medyası halinde göbeğini oluşturan bu parça, pink floyd için wi dont niid no eccukeyşın ne ise, king crimson için aynı misyonu taşımıştır, maalesef taşıyacaktır da.. her taddan dem alayım, her bir skin en olmadı adını bileyim misyonuna sahip kitleler, bir dönem radyoları işgal etmiş bu güzelim parçayı bu misyonla donatmış, iyi halt etmiştir.. gel gör ki, pek sayın parçanın hiç de böyle bir taca sahip olmaya ihtiyacı yoktur*.. kendisini besleyen 21st century schidzoid man ve i talk to the wind gibi çook yüksek hazlara hitap eden parçalar ile, kendisini ilk defa plak vasıtasıyla dinleyen bir bünyeye, iğnenin ikinci yüzün ilk cızırtılarını geçip moonchildın ilk notalarını duyasıya afaganlar geçirtmiş, sonrasında patlayan bitmez tükenmez*the court of the crimson king finaline çok iyi hazırlamıştır..

mellotron denilen ve o tarihlerde apollo füzelerinden sonra en büyük keşif olarak kabul edilen cihazın kullanımı had safhada olan eserler sinsilesinin bu etabında, sapasağlam bir hüzün, asırlık bir yalnızlık, dört başı mağmur bir boşvermişlik ve komple bir teslimiyet hakimdir.. greg lake, robert fripp bestesini senfonik bir anlatımla tam bir tezatlık içinde ve genel olarak fısıltı tonunda nakleder, ve biz utanmadan 35 yıl sonra yorumlamaya çalışırız klavyemiz elverdiğince..

dönemin enteresanlığımıdır nedir, burada da vokalde ağırlıklı olan kişinin aynı zamanda bas gitarı da çaldığını görüyoruz.. lead vocal yaparken bas çalmak, dahilere özgü bir iştir, bilen bilir.. velhasılı dönemdaşları pink floydda da roger waters ulusu aynı işi yapmakta, farklı olarak yavaş yavaş syd barrettten mecburen almakta olduğu sancağı sırtlamaya çalışmakta ve bir on sene kadar da mükemmel bir şekilde devam edeceğinin sinyallerini vermektedir..

araya kötü, ama iyi niyetli bir tercümesini sokalım, hem satineye kapak olsun*, hem de parça ile slow dans etmeye çalışan bünyeler tövbe istiğfar etsin, akıllansın..

üzerine peygamberlerin yazdığı duvar
derzlerinden çatlıyor,
ölüm aletleri üzerinde
güneş ışığı pırıl pırıl parıldıyor.
her insan parçalandığında
kabuslar ve hayallerle,
kimse şeref tacı takmayacak
sessizlik çığlıkları boğarken.

kaderin demir kapıları arasında,
zamanın tohumları ekilidir.
ve sulanmıştır zaferleriyle
bilen ve bilinenlerin;
bilgi ölümcül bir dosttur
kimse kuralları koymadığı zaman.
görüyorum, bütün insanlığın kaderi
çılgınların elinde.

karışıklık mezar kitabem olacak.
ben çatlamış ve bozulmuş bir yolda sürünürken
eğer becerebilirsek hepimiz oturabilir ve gülebiliriz.
fakat korkarım ki yarın ağlıyor olacağım,
evet korkarım ki yarın ağlıyor olacağım..

görüldüğü üzere, tam bir karamsarlık, bir “hepimiz öleceğiz!”cilik hakimdir bu pek sevgili eserde.. onun içindir ki bünyemiz kendisini doğrudan emmiş ve bizden sonraki kuşaklara aktarmak üzere dnamıza kod olarak eklemiştir..

son birkaç gündür beni tekrar pençesine almış olan albüm ve özellikle bu parça, hayatta çok önemli adımların atıldığı günlerde ya da esaslı acıların çekildiği vakitlerde, veyahut da her ikisinin kombo yaptığı en nadir durumlarda, beynin derinlerindeki loblarda kendi kendine çalmaya başlar, nota nota, satır satır içine çeker ve olumsuzluk ya da çekilen acı bitene kadar etkisini gösterir.. öyle bir hale gelir ki, en önemli bir toplantının ortasında kendisini “bitwin di ayyyrın geeyts of feyt” şeklinde mırıldanırken buluverir bu kayseri işi gövde.. ne rakı, ne de dost meclisi, bunun etkisinden kolay kolay kurtaramaz.. tek ilacı, alınan tadı tekrar alabilmek ve devamlı hale getirmek, ya da kanayan yaranın iyileşmesini beklemek, iyileşmiyorsa* mümkün olan en yüksek yerden kendini bırakmaktır..

yes i fear tomorrow i’ll be crying..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.