17 Ekim 2006

once upon a time in the west..

altıyüzüncü official post yine dükkan sahibine nasipmiş, ne diyelim, bize bişi olmasın diyor bu güzide anı gene muhteşem bir dire straits şarkısı ile taçlandıralım istiyorum, ya settar..

özellikle 13 dakikalık alchemy live versiyonuyla gönüllerde taht kurmuş bu eser, aslında bir noktaya kadar gözlerimizde çalıların uçuştuğu gün batımı sahneleri akıtıyorsa da, şahsım adına mark knopfler'ın bizim adımıza hayatla yaptığı ve her zaman kaybedilen düellonun gitara strata dökülmüş halidir.. bunca strat hastalığımız gün gelecek bize isim benzerliğinden sırat köprüsünde kolay bir geçiş için torpil olacakmıdır, an itibariyle soru işaretidir..

ve fakat sırat öncesi ya da sonrası, oraları çok iyi çalışmadım bilmiyorum, elbet ya kabirde ya da gayya kuyularında bazı vicdani problemlerin kaynar katran çıktılarıyla hemhal olacağımız bir muhakkak.. kaldı ki, etten kemikten dakikaları kaldırıp kaldırıp çöpe attığımız bu non fermente yaşam formumuzda dahi, üzerimize damlamasa da içimizden akıp ciğerimizden buharlaşabilmek için gedikler aramakta, bulamayıp kana karışarak en nihayetinde yüreği sıkıştırmakta, oradan aldığı ivme ile de beyini talan edip yıllardır her geceyi uykusuz kılmaktadır bu katranımsı vicdan.. hataların bir bileşkesi bir hayat, ve anlamamakta gayretkeş bir ruh, anima, aura, adını sen koy..

en kahraman gözükenin de en alçak satıcıdan farkı kalmadığı anlar olmuştur hayatında, belki hiç hatırlamak istemediği, ancak uyuduğunda karabasan formunda gelip yanına kıvrılan, sabah ezanına kadar ve bazen ondan da öte, dürtüp duran, uyutmayan anlar; ve hayat bunlarla yüzleşmeyi en gerektiren yaşam formudur.. belki de flatliners filmi ambiansıymışcasına, birşekilde gün gelir yaptıklarının ya bedelini ödersin, ya da helalleşirsin; başka yöntemi yoktur gözü kapalı huzur içinde ölebilmenin.. sen yaşamaktan vazgeçsen bile geçmişin hayaletleri seni kovalamaktan vazgeçmez, ya bu kapının ardında, ya bir otobüs durağında, en olmadık yerde gelir seni bulurlar.. önemli olan, hayalet(ler)in seni bulduğu vakit, vaktin çok geç olmamış olması, ve yeni bir hataya düşmemen için yeterince büyümüş, öğrenmiş, örselenmiş olmandır..

tecrübeler acıdır, tecrübeler acıtır, ama büyümenin bir başka yolu henüz keşfedilmemiştir.. yeterince acımışsa canın, bir daha acımaması için içgüdüsel olarak doğru olanı yaparsın, hayalet buhar olur gider, sen bir katran kazanının daha kapağını örttüğün için rahatlarsın, bir sonraki kazan kafandan aşağı dökülesiye hayat normal akışına girer..

fakat henüz yeterince acımamış canlar, can acıtmanın ne kötü olduğunu bilmediklerinden, yakmaya devam eder; belki istemeden, ve fakat olası katran kazanlarının ateşine yeni odunlar atarak, ateşi harlandırarak kendi karanlık gecelerini daha karartır, uykusuz sabahlara yenilerini rezerve ederler.. elbet onlar da öğrenecektir gün gelip, kurtulacaklardır bu illetten, bir gün, evet..

oh yeah, once upon a time in the west
oh yeah, once upon a time in the west
oh yeah, once upon a time in the west

2 yorum:

  1. sanirim bize bir sey anlatmaya calisiyor.
    her halikarda topsun freko.

    YanıtlaSil
  2. bu arada 600 diil 598 olmuş bu, tribüne oynamışız, iki tane draft varmış evveliyatta, onları sildim hayrını görelim..

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.