03 Ekim 2006

Hayatımı Kaydıran Sınavlar - Vol.1

Başta da görüldüğü üzre vol.1'le girdik olaya. her bölümde farklı bi sınavdan, farklı heyecanlardan, farklı streslerden ve herbirine günlerce, aylarca oturup çalışmak zorunda olmam sebebiyle sahip olduğum farklı çıbanlardan bahsedeceğim.

Ortaokul 1 Türkçe Sınavı: Tarihsel sıralamada hayatıma etki eden ilk önemli sınavdır. "e o zamanlar anadolu lisesi sınavları vardı!" diyeceksiniz ama o bile böyle derin izler bırakmamıştır bende.

ilkokuldan yeni mezun olmuş, her derse tek öğretmenin girdiği sıralardan kalkıp farklı derslere farklı öğretmenlerin girdiği derslere başlamıştım. Göztepe Ortaokulu'na yazılmıştık ilkokuldan sonra ve tabi akraba vastasıyla(o zamanlar da kayıt parasını gırla alıyorlar.). Arkadaslarına cabuk alışan ben öğretmenler konusunda da pek sıkıntı çekmemiştim. Sadece 1'i hariç. Adını şimdi bile sinirle andığım Türkçe öğretmeni doğru düzgün ders anlatmamakta, bunun dışında defter düzenine, kağıt düzenine önem vermekteydi. e ne olacak ki bunda? diyebilirsiniz ama bu verilen önem manyaklık sınırlarına ulaşmıştı. Tırnak işaretlerini, parantezleri, ıvır zıvır kırmızı kalemle yapmamız, farklı şeyleri farklı renkte kalemle çizmemiz gerekir, cümlenin başladığı bittiği nokta kağıtta bir o kadar önem arzederdi. Kağıttaki en ufak bir kayma bünyede daha ciddi kaymalara yol açardı.

O zamanlar da şimdikinden farklı olmayan bir fizyolojiye sahiptim. Hem zayıf bir bünyede hem de, afedersiniz, göt kadar bir boyda olduğumdan hep en ön sıraya oturtulurdum. Dersi dinlemek açısından avantajlı olan bu nokta dersi kaynatmak açısından ne kadar dezavantajlıysa aynı şekilde öğretmenin kapsama alanında olduğu için de bir o kadar da sakıncalıydı. İşte bu yüzden hep pür dikkat hocalarda olurdu gözüm. Her söyleneni anlamaya çalışırdım. Türkçe dersinde ise sayfa düzeni ıvır zıvır daha önemli olduğu, ders anlatılmadığı, hatta kompozisyonlar bile hocanın kendi kitabından kelime kelime yazıldığı için zamanımı dersle değil de daha farklı şeylerle geçirirdim. Anlatılanlar boş gelirdi cünkü. Devamlı yere silgi düşürmek suretiyle arka sıralarda oturan kızların bacaklarına bakmak daha cazipti.(Evet orta 1'de de sapıktım)


Ilk dönemin ortalarına tekabül etmekteydi ki bu dersten girdiğimiz ilk sınavdı. Yine en öndeki sırama kurulmuş sorularımı çözmekteydim. Tam 4. soruya geçmişken(evet o kadar da net hatırlıyorum) sağ cennahtan ne olduğunu anlayamadığım bir cisim hızla suratıma çarptı. Cismin ne olduğunu anlamaya ve kendime gelmeye çalışırken kafamı kaldırdığımda hocayla gözgöze geldim. Hoca bir anda sınıfa döndü ve ağızından şu sözler döküldü: şu adama bakın. parantezleri siyahla yapmış yazmış gidiyor!! . işte bu an benim dayak yediğimi idrak ettiğim ve yanağımın acıdığını anladığım an oldu. Işin daha acı kısmı ise bu tokatla birlikte arka sıralardan gelen silgi sesleriydi. Koskoca sınıf aynı şeyi yapmış parantezleri siyahla yapmış ama ben seçilmiş insan olduğum için tüm acıya katlanmış ve insanların parantezlerini kırmızı kalemle düzeltmelerini sağlayan şamaroğlanı olmuştum.

Işte bu sınavdan sonrasına rastlar ki seçilmiş insanlığım, yazım hatalarım yüzünden sınıf önünde dayak yemelerimle ve arka tarafımda hayatını sakince sürdürmekte olan sınıftan gelen silgi sesleriyle devam etti 2 sene boyunca. Bense küçücük bünyeme sığmayacak bir nefretle, hocanın resmine bakıp küfretmeden evden çıkamayan hasta psikolojimle ve 40 kişiyi öldürme planlarımla öğrenciliğime devam ettim.

3 yorum:

  1. hell yeah!

    hertürlü kolej sınavı falan hariç, benim de vol 1.0 sınavım, hazırlık sonrası girdiğim ilk matematik yazılısı idi..

    hazırlıkta görülen italyanca, türkçe ve müzik üçlüsünün ana kucağı tadını, bir anda yaslanıveren bilimum dersin olduğu programla unutuvermiştik, lakin insan çat deyu bırakamıyor zibidiliği.. benim bırakmam bi 20 sene civarı almıştır ve bu konuda teklerdenimdir, gençlere halimin ibret olması gerekir, geçelim..

    işte bu haleti ruhiye içinde, iki üç bilemedin dört hafta geçti, ve boyu bir mezura gelmeyen o sakallı beberuhi cuscuna denen adam -evet hocalar da italyan idi, kimya diyorum fizik diyorum alooo- haşırt diye dayadı yazılıyı.. tamam rakamlar evrensel belki, ama adam nasıl çözüleceğini italyanca anlatmış arkadaş!

    neyse, yalan yanlış karaladık bişiler, üç beş gün sonra adam elinde kağıtlarla gözüktü, ve sınıf başkanı kağıtları dağıtmaya başladı.. en üstteki kağıt benim, yüzünde bir hayret ifadesiyle getirdi bıraktı: 10!

    böyle kendime gelemedim bi, çünkü asri kanka da -o tarihlerde henüz asri değildi, daha birinci yılındaydı, hey gidi 25 sene olmuş meseleye bak bee- 10 (yazıyla on) almış idi, mal mal birbirimize bakıyorduk..

    ve tokatın gelmesi gecikmedi, fiziki değil, şok dalgası olarak.. önümdeki eleman 40, onun yanındaki 60 alarak bizim matematik dehasıymışız da yerimizi yadırgıyormuşuz a.q. hayallerimizi 1982 yılının o puslu ekim sabahına gömdüler, bir daha çıkarılmamak üzere..

    o saat bu saat matematik benim için dört işlemi geçmedi, yok avogadroymuş, pisagormuş, zerre ehemmiyet verdiğim insanlar değildir, kaldı ki insan da değillerdir, direk uzaylıdırlar.. topraktan çıkma bir canın onca ucubik denklemi ucuca getirebilmesi olası değildir diyor, selam ediyorum bu başlığı açan güzide kardeşe..

    YanıtlaSil
  2. iş bu shedevil komenti üzerine, "oyy bundan iki tane varmış" deyip de halaya duran bünyeler için selektör komenti: ikizi heriftir bunun, laz uşağıdır, aman diyim:)

    YanıtlaSil
  3. sadece aileye fazla gelse gene devlet eliyle birşeyler yapılabilir, lakin senden iki tane bu dünyaya fazla gelecektir şidevilim:)

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.